M. Fatih Kutlubay
Selamdan sonra;
Her şeyden önce Kırmızı Pazartesi’yi tam üç defa elime alıp üç sayfa sonra bıraktığımı itiraf etmeliyim sana. Sonrasında ise üç defa baştan sona okuyacağımı bilemeden elbette. Çünkü bazı hikâyeler Santiago, vakti gelene kadar kendilerini mühürlüyor.

Sevgili Santiago, Cayetano’nun ailesinden kimse hayatta kalmayana dek yalnızca Gabo’nun muhayyilesinde gezinip durduğunu sen de biliyorsundur. Anlatma zamanı geldiğinde bile annesinin öğüdünün aklının kenarında olduğunu: “Senden bir ricam var. Cayetano benim kendi oğlummuş gibi davran.” Ne yaptığın ne yapmadığın, masum mu yoksa bir günahın taşıyıcısı mı olduğun önemli değil. Önemli olan, senin başına geleceklerin herkesçe biliniyor olması ve yine de herkesin bu bilginin ağırlığını taşımayı reddetmesiydi. İşte Gabo o ağırlığı sırtlamayı seçti seninle. Üstelik tam otuz yıl boyunca doğmasını beklediği bir bebek gibi içinde taşıdıktan sonra. Hikâyen, ölümün gündelik hayatta kol gezdiği, o zamanın Kolombiya’sında Gabo için her sabah yeniden doğan ve her öğlen yeniden ölen bir hikâyeydi. Bazı şeyleri anlatmanın yıllar alabileceğini, insanın içinde kıvrılan sözlerin saati gelene dek dışarı sızamadığını, vakti geldiğinde ise ancak kelimelerle var olabileceğini sizden öğrendim.
Santiago, sen bu romanda, kırmızıya boyanan o pazartesi günü insanların işitip de kulak asmamayı seçtikleri tüm seslerin yankısı olarak her şeyin merkezindeysen de hikâyeden en az payı da alan yine sendin. En az seni tanıdık. Merkezin merkezliğini silerek anlatmanın yolunu seninle öğrendim. İyi bir hikâyenin etrafına binlercesini ekleyerek bitimsiz bir ağa nasıl dahil olabileceğini, bir kişinin hikayesinden binlere nasıl ulaşılabileceğini. Koca kasabadakilerin hikayesini kapı kapı dinledim sayende. Kör satıcının, munis Arap göçmenlerin, yaşlı fahişe Cervantes’in, horoz ibiği çorbası içen kibirli piskoposun, dul Xius’un ölen karısının yaldızlı bir kuşa dönüşünün, hayalet köle gemilerinin… Dahası büyünün sıradanın içinde gizlendiğini ve kendini açık edebilecek olağanüstü bir hakikat bulduğunda ortaya çıkabileceğini de. Ölümün sıradan olan her şeyi büyüleyebildiğini yine senin hikayenle öğrendim.

Her duyarsız bakışta, her kayıtsız suskunlukta, ölüm adım adım sana yaklaşırken kollarını önlerinde bağlayarak; kapılardan, pencerelerden ve balkonlardan seyre duran her insanda toplumdaki derin ve onulmaz kayıtsızlığı gördüm.
Şimdi bu mektubu yazıp zamanın bir yerinde açılacak bir şişeye koyuyorum. Belki bir gün, bir sabah vakti, dalgın bir anında ellerine ulaşır. O zaman şaşkınlıkla okursun. Hikâyenin sonunu değiştiremeyiz, biliyorum. Olsun, yine de yazmak istedim. Çünkü dünyanın ağırlığını hafifleten ancak sözlerdir.
Kaynak: Yeni Safak – Aktüel
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde Türkiye’deki alanların sayısı 22’ye ulaştı UNESCO Dünya Miras Listesi’nde Türkiye’deki alanların sayısı 22’ye ulaştı
Dışişleri Bakanlığı, Manisa’nın doğusunda bulunan “Sardes Antik Kenti ve Bin Tepeler Lidya Tümülüsleri”nin, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesiyle Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki alanlarının sayısının 22’ye ulaştığını bildirdi. Bakanlık, konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı. Sardes, akropolis, surla çevrili…
DevamıBakan Ersoy müjdeyi verdi: Sardes Antik Kenti ve Bin Tepeler Lidya Tümülüsler UNESCO Dünya Miras Listesi’nde Bakan Ersoy müjdeyi verdi: Sardes Antik Kenti ve Bin Tepeler Lidya Tümülüsler UNESCO Dünya Miras Listesi’nde
Manisa’nın Salihli ilçesinde yer alan Sardes Antik Kenti ve Bin Tepeler Lidya Tümülüsleri, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dâhil edildi. 2013 yılından bu yana UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunan arkeolojik alan, 47. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda oy birliğiyle…
Devamı