Murat Ülker yazdı: Ülkeleri, paktları kim yönetiyor? Murat Ülker yazdı: Ülkeleri, paktları kim yönetiyor?

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, kişisel internet sitesinde yayımladığı

“Ülkeleri, paktları kim yönetiyor? Yönetim erki neye dayanıyor?”

başlıklı yeni yazısını okuyucularıyla buluşturdu.

Bu konular ancak bugün, geçmiş ve gelecek beraber incelenir; kimlerin neye inandığına, çıkarlarının hatta planlarının ne olduğuna bakılırsa anlaşılır. Ama zaman içinde dengeler değişir, insanların huyu, karakteri hatta inancı değişir; bu haritalara bile yansır.

“Trump ve Zamanın Sonu”

isimli kitabında, Trump’ın iktidarının bir sebepten ziyade bir sonuç olduğunu söylüyor. Turgut’a göre Trump kendi kişisel özelliklerinin yanısıra onu destekleyen grupların da stratejik tercihidir. Neokonlar, Evanjelistler ve ABD bürokrasisindeki diğer bazı mihraklar, sanki bir koalisyon içindeymiş gibi farklı çıkarlarla benzer bir hedefe yöneliyorlar; yapı epey karmaşık, ittifaklar kurulmuş, dağılmış, yeniden şekillenmiş…

Serdar Turgut’un kitabında

“Bütün bunlara inanıp inanmamanız önemli değil.

Ben de saçma buluyorum bütün bunları.

İnananların bunları gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği de önemli değil.

Burada asıl önemli olan, Amerikan başkanlığı gibi bazı önemli konumdaki insanların bunlara inanması ve sonuna kadar gidemeseler dahi en azından bu yönde bazı adımlar atmaya çalışacaklarıdır.

Bu kitaba girişmemin en önemli nedenlerinden bir tanesi de bazı gerçekleri tarihe belge olarak bırakmak arzumdu.”

Serdar Turgut, kitabına 1994 yılında Pentagon’da gördüğü bir haritayı anlatarak başlıyor. Haritada, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırına paralel şekilde uzanan bir Kürt devleti çizilmiş; sınırları da net bir şekilde belirlenmiş. Sonrasında daha özel bir ortamda gerçekleştirilen başka bir görüşmede, karşısındaki muhatabı bu kez senaryoyu daha net çizmiş: İsrail’de yaşanacak bir ayrışma, ardından büyük bir savaş, geçici bir barış süreci ve nihayetinde Türkiye sınırında bir Kürt devleti. Turgut, bu anlatıyı o anda “pek akla yatkın” bulmadığını ama zamanla bu kehanete inanan çok sayıda Amerikalının varlığını ve bu inancın bazı dış politika kararlarında etkili olduğunu gözlemlediğini yazıyor. Yazar, bazı Evanjelik grupların ve İsrail’deki dinsel çevrelerin, Türkiye ile İsrail arasında çıkacak bir savaşın kıyamet senaryosunun başlangıcı olduğuna inandığını aktarıyor. Armageddon’un Meggido Tepesi’nde başlayacağına, Türkiye’nin İran’la birlikte İsrail’e karşı bir koalisyon kuracağına ve bu savaşın GOG-MAGOG anlatısıyla örtüştüğüne dair inançların, özellikle Evanjelist yayınlarda sıkça tekrarlandığını vurguluyor.

Bana ilginç gelen burada “kehanet” sözünün kullanılmış olmasıdır. Şimdi bu devirde pozitif bilimin ve teknolojinin bu kadar geliştiği 21. Asırda hala mı, diyeceksiniz. Evet zira görmüyor musunuz, gazete köşelerinde, sosyal medyada fal vb yazıları; insan hakikaten aciz! Peygamberin bir sözü var: kahin yalan söyler. Kahinin dediği çıksa bile kahin yalan söylemiştir.

Turgut, bu kehanetlerin üretilen “kültürel” ürünler yoluyla da yayıldığını anlatıyor. Craig White’ın “Turkey Invades Israel: Halfway to Armageddon” adlı romanını örnek olarak vermiş. Bu romanın etkisi ile Türkiye’nin bölgesinde güttüğü politikaların ve askeri operasyonların kıyamet öncesi işaret olarak görüldüğünü söylüyor. Bu çevrelerin gücünü bilen Trump, siyaseten onları kullanıyor mu?

Film endüstrisinin bizi eğlendirmek amacıyla yerine göre tüm tarihi, bilimsel gerçekleri gözardı ederek ürettikleri kurgusal hikayeler ve benzerleri artık herkes tarafından hergün sosyal medyada üretiliyor. Tabii birçok kişi ve kurum bunları çıkar amaçlı kullanıyor. Fakat en tuhafıma gıdeni insanların bunları gerçekleştirmek içinn, hani yani kaderin o yönde tecellisi için kaçınılmaz gördüklerine yol açacak gayretler içinde olmalarıdır. Acaba gerçekten kıyamet kopsun mu istiyorlar?!?

İnançlar, Kehanetler ve Bağlantılar

Serdar Turgut’a göre Trump’ın yönetiminde çeşitli inanç ağları etkili, Neoconlar ve Evanjelikler, zamanla siyaseti yönlendirici yapılar haline gelmiş. Turgut, bu grupların “tanrı tarafından seçilmiş lider” anlatısını Trump’a da yüklediklerini belirtiyor. Özellikle ikinci başkanlık dönemi için yapılan hazırlıklarda bu anlatının daha görünür hale geldiği dikkat çekmiş.

Bizdeki “social interest groups” benzer değil mi? Zaten hepsi kendilerini Allah’ın o “kutsal görev” için yarattığı iddiasında değiller miydi?

Masanın etrafında bulunanlar, Evanjelist tarikatının öne gelen üyelerinden oluşuyor. Turgut, masanın sol tarafında ağlamaklı duran adamın; yıllardır beklediği İsa’nın Mesih olarak Kudüs’e gelmesine yol açacak olan büyük Armageddon Savaşı’nın artık “nihayet” çıkacağına ikna olduğundan dolayı göz yaşlarını tutamadığını yazmış. Tarikatın diğer üyelerinin de sanki Trump kutsal bir varlıkmış gibi bu beklenen din savaşını çıkaracağı için onun vücuduna dokunarak ona “güç” vermeye uğraştığı tespitinde bulunmuş.

Yazar, Trump’ın resmi diplomasi yerine kişisel ilişkiler üzerinden yürüttüğü girişimlere de dikkat çekiyor. Turgut’un aktardığına göre emekli General Keith Kellog, Richard Grenell gibi isimler, Ukrayna ve Rusya savaşında sahada çoğu zaman görülen sair kişiler devletin resmi görevlileri değilmiş. Bu da Trump döneminin belirgin özelliği haline gelen gölge diplomasisine işaret ediyor.

Trump’ın dış politikadaki adımlarının arkasında Evanjelik tabanın etkisi olduğunu düşünen Serdar Turgut, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararının da bu inanç temelinde atıldığını vurguluyor. Elçiliğin Kudüs’e taşınması, Evanjelistlerin kıyamet inancıyla doğrudan bağlantılı, teolojik bir simgeye dönüşmüştü.

Serdar Turgut’un aktardığına göre, 29 Mayıs 2015’te gerçekleşen bir toplantıda, Trump’ın Savunma Bakanı olarak önerdiği Pete Hegseth, “Bütün Müslümanları öldürün!” diye bağırmış. Hegseth’in bu söyleminin ardından Savunma Bakanlığı için ciddi bir aday olarak öne çıkması hükümet içinde radikal figürlerin yer alabildiğini gösteriyor. Bu süreçte Amerika’daki Müslümanların haklarını savunan CAIR (The Council on American-Islamic Relations) gibi sivil toplum kuruluşlarının Hegseth’in adaylığına karşı çıktığı, Senato üyelerinden Richard Blumenthal gibi isimlerin de bu adaylığı titizlikle inceleyeceklerini duyurduğu belirtiliyor. Turgut’a göre tüm bunlara rağmen Trump yönetiminin adaylığı onaylaması, devletin en üst makamlarında bile böylesine uç ve rahatsız edici görüşlere sahip olan karakterlere yer açıldığını gösteriyor.

Yazarımız komplo teorisi kavramının nasıl baskı aracı olarak kullanıldığını da ayrıca ele alıyor; komplo teorisi ifadesinin çoğu zaman ciddi olasılıkları itibarsızlaştırmak için kullanıldığını söylüyor.

Los Angeles’taki yangın felaketine dair kamuoyunda gelişen söylemlere yer vermiş ve bu gibi durumların “doğal olamayacak kadar organize” göründüğünü belirtmiş. Birilerinin bilinçli olarak planladığı izlenimini yaratan olayların hemen “komplo” etiketiyle bastırıldığını, böylece daha fazla araştırılmasının önüne geçildiğini aktarıyor. Bu durumun, insanların gerçekleri sorgulama cesaretini kırdığına dikkat çekiyor.

Pentagon’un Hollywood yapımları üzerindeki etkisi, içerik sansürü, Amerikan ordusunu parlatan film senaryoları… bunlar eleştirinin örnekleri arasında sunuluyor.

George Washington’dan itibaren birçok devlet kurucusunun mason olduğunun altını çiziyor.

1723 tarihli Mason Anayasası’nın, 1776’da ilan edilen Amerikan Anayasası’nın temel metni olarak yeniden kaleme alındığını söylüyor ve bugün Evanjeliklerin giderek artan etkisiyle birlikte, masonik yapı arasında görünmeyen bir çatışmanın yaşandığını ima ediyor.

ABD mi İsrail’i, yoksa İsrail mi ABD’yi yönetiyor?

Turgut, bu güncel geyik soruya net bir yanıt vermemiş. Kitabı boyunca verdiği bilgiler, özellikle sadece lobi faaliyetleriyle sınırlı kalmayan ilişkilerin Trump döneminde bu iki yapı arasında nasıl giriftleştiğini ortaya koyuyor.

  • Anlatılanların hepsi doğru olmak zorunda değil. Doğru olsalar bile mutlaka gerçekleşecek diye bir kaide yok. Ben size burada bir kitaptan alıntıladıklarımı aktarıyorum. Yazarın görüşleri ilginç ama ne kadarı doğru veya yanlış, gerçekler nedir? İşte burada herkesin kendi fikri hatta hezeyanları devreye giriyor. Bence gerçekler aslında sonuçlardır. Zaten tarihte yazılacak olan da sonuçlar olacaktır. Benim fikrim, bu bahsedilen fevkaladeliklerden ziyade umumen aklın emrettiği, gözün gördüğüne göre varılan kanaatler olmalıdır.

Lionel

Yazıya tutkuyla bağlı olan Lionel, At gözlüklerini çıkarıp çevresine bakiyor ve gördüklerini Bikonu.com’da gündemi farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Analitik yaklaşımı, sade dili ve dikkat çekici yorumlarıyla okurların ilgisini çekmeyi başarıyor. İlgi alanları arasında güncel haberler, kültür, toplum ve insan hikâyeleri yer alıyor.

İlgili Yazılar

Dünyanın en büyük helal vitrini Helal Expo 26 Kasım’da kapılarını açıyor Dünyanın en büyük helal vitrini Helal Expo 26 Kasım’da kapılarını açıyor
  • Eylül 30, 2025

Helal pazarının dünya genelindeki paydaşlarını bir araya getiren ve potansiyeliyle ticarette yeni kapılar açan Helal Expo Uluslararası Ticaret Fuarı, 11. Dünya Helal Zirvesi ile eş zamanlı olarak 26-29 Kasım 2025 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. KÜRESEL GIDA MARKALARI…

Devamı

Devamı
Yeme-İçme sektörüne örnek olacak yeni franchise modeli: Aslı’da dükkan senin! Yeme-İçme sektörüne örnek olacak yeni franchise modeli: Aslı’da dükkan senin!
  • Eylül 30, 2025

Sonraki haber Aslı Genel Müdürü Caner Bayıralan. Türkiye’nin önde gelen kafe- fırın zincirlerinden Aslı, yüksek yatırım maliyetlerini ortadan kaldıran ve sektörde bir ilk olacak yeni franchise modelini duyurdu. Yeni model sayesinde, girişimci olmak isteyen herkese sermayesiz kendi işini…

Devamı

Devamı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir