Masalları görmezden gelmek düşünülemez Masalları görmezden gelmek düşünülemez

Masallar, aslında ortak belleğin şekillendirdiği ama her seferinde bireysel hayal gücüyle yeniden kurulabilen bir anlatı biçimi. Arketipler, imgeler ve metaforlar sayesinde hem uzak kültürlerin düşünce dünyasına kapı aralıyor hem de bugünün okuruna hâlâ ilham veriyor. Ketebe Yayınları aracılığıyla geçtiğimiz günlerde okurla buluşan Anlat Onlara, içerisine yer alan öykülerle eski anlatıları, bugünkü modern estetik ve düşünsel yaklaşımlarla yeniden kuruyor. Kitaptaki her yazar, bilinen bir masalı alıp kendi yaşamına, sezgilerine ve vicdanına kulak vererek yeni bir öyküye dönüştürüyor. Akif Hasan Kaya, Ali Necip Erdoğan, Alkan Kılıç, Aykut Ertuğrul, Bartu Çay, Elif Genç, Emin Gürdamur, Esra Özdemir, Güray Süngü, Güzide Ertürk, Kudret Ayşe Yılmaz, M. Fatih Kutlubay, Merve Uygun, Mukadder Gemici, Naime Erkovan ve Yıldız Ramazanoğlu’nun yer aldığı Anlat Onlara’da öyküler, farklı görüntüler altında içimize sızıyor; düşünceyi, hayali ve hafızayı yeniden biçimlendiriyor.

Uzun zamandır geleneksel metinlerin bugünün öykücüleri tarafından nasıl yeniden yazılabileceği üzerine çalışan yazar Aykut Ertuğrul ile hazırladığı bu kitap vesilesiyle masalların edebiyattaki yeri ve geçmişten bugüne taşınan hikâyelerin günümüz yazarlarının kaleminde nasıl dönüştüğü üzerine konuştuk.

Projeye niyet edeli o kadar uzun bir süre oldu ki (sanırım iki yıl önce niyet etmiştim) beni harekete geçiren somut an gittikçe silikleşti. Bir masal okumuş ya da dinlemiş ve sonra ondan nasıl bir öykü çıkacağını düşünürken bulmuşumdur kendimi sanırım. Sonra da, “Acaba diğer öykücüler de bu fikirden heyecanlanır mı ki?” deyip kesin sabaha karşı bir davet metni yazmaya koyulmuşumdur. Ertesi günlerde fikir bana gece olduğu kadar parıltılı gelmese de mailime cevap yazan öykücü dostlarımın kelimeleri beni yeniden heyecanlandırmış ve işe koyulmuşumdur. Genelde hep böyle oluyor.

Her masaldan önce bir ‘sebeb-i telif’ kısmı var. Bu sebepleri okuyucuyla paylaşma nedeniniz neydi?

Evet, müthiş bir karşılıklılık söz konusu. Halklar, dünyaya, yaşamaya dair bildikleri ne varsa kristalize ederek masalların içerisine yerleştirirler. Mitler, Levi Strauss’un dediği gibi “insanın içinde, insanın haberi olmaksızın düşünmeye devam eder”. Bu “habersiz düşünce” masallarla yaşanılan coğrafyanın dört bir yanına dağılır. Köprülerin kemerlerine taş yerine masallar efsaneler yerleştirir insan; ağaçlara masallar asılır; minarelere, kervansaraylara, nehirlere, ateşbaşlarına havaya masalların kokusu siner. Böylece her kuşak kendinden sonraki kuşağa kendi deneyimlerini aktarır. Bu masallar sayesinde öğrenir yeni nesil: Aşk ne demektir; aşık olunca ne yapılır, ne yapılmaz; savaş ne demektir; nasıl savaşılır; nedir yiğitçe olan; kahramanlık ne demektir; dürüst olmak ne demektir; güzel kime denir? Böylece yeni nesiller, dünyada nasıl yaşanması gerektiğine dair bir fikir edinirler, yaşarlar, yaşlanırlar; kendi bakış açılarına kavuşurlar ve artık onlar masalları kendinden sonrakilere aktaranlara dönüşürler. Gerekli gördükleri yerde gerekli gördükleri kadar masalları dolayısıyla tanımları değiştirirler… Anlattıkları masallara eskilerden öğrenerek inşa ettikleri kendilerini kendi yaşayış biçimlerini eklerler. Şimdi artık eskiyle aynı olmayan ama eskinin bir parçası olan bir yeniye dönüşmüştür masal. Bir zamanlar bir yerlerde okumuştum; Anadolu’da dolaşıp hikâyeler anlatanlar hikâye anlatmaya kendi bireysel hikâyesini anlatarak başlarlarmış. Dinleyenlere, karşılarındaki anlatıcı kimdir, nerelerden geçmiştir, başına neler gelmiştir, neler yaşamıştır anlattıktan sonra; ortak masallara geçilirmiş. Nihayetinde, bir sonraki anlatıcıda önceki anlatıcının hikâyesi bir masala dönüşerek masal/efsane/hikâye havuzuna eklenirmiş. Yani bir hikâye anlatıcısı, büyük hikâyeler denizine kendini ekleyerek ayrılır dünyadan. Kolektif belleğe katılan bireysel tahayyülden kastım tam olarak bu. Yaşayarak ve yazarak bizim niyetimiz de son tahlilde budur aslında. Yüzyıl sonra bin yıl sonra Türkiye, Türk hikâyesi, Türk romanı, Türk öyküsü deyince akla gelen hikâyeler ortaya koyabilmek.

Kolektif işlerin kendine has bir bereketi var

Edebiyat dünyasında kolektif kitaplar çok sık karşımıza çıkmıyor. Bu modelin yazarlar ve okurlar için nasıl bir imkân sunduğunu düşünüyorsunuz?

Lionel

Yazıya tutkuyla bağlı olan Lionel, At gözlüklerini çıkarıp çevresine bakiyor ve gördüklerini Bikonu.com’da gündemi farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Analitik yaklaşımı, sade dili ve dikkat çekici yorumlarıyla okurların ilgisini çekmeyi başarıyor. İlgi alanları arasında güncel haberler, kültür, toplum ve insan hikâyeleri yer alıyor.

İlgili Yazılar

Kur’an-ı Kerim tilavetinde Türkiye’nin gururu oldular: Baba oğul dünya birincisi Kur’an-ı Kerim tilavetinde Türkiye’nin gururu oldular: Baba oğul dünya birincisi
  • Eylül 29, 2025

Sonraki haber Uşaklı Yaşar Çuhadar’ın oğlu Süleyman Talha Çuhadar da babası gibi dünya birincisi oldu. 2013 yılında Kur’an-ı Kerim’i güzel okumada dünya birincisi olan Uşaklı Yaşar Çuhadar’ın oğlu Süleyman Talha Çuhadar, Hırvatistan’da yapılan 31. Uluslararası Kur’an Okuma Yarışması’nda…

Devamı

Devamı
Aspendos’ta ‘Tosca’ operası: Tarihi atmosferinde sahnelendi Aspendos’ta ‘Tosca’ operası: Tarihi atmosferinde sahnelendi
  • Eylül 28, 2025

Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nce düzenlenen festivalde, eser, orkestra şefi Lorenzo Castriota Skanderberg yönetimindeki Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ile koro şefi Mahir Seyrek yönetimindeki Antalya Devlet Opera ve Balesi Korosunun yorumlarıyla…

Devamı

Devamı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir