Murat Ülker yazdı: Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor? Murat Ülker yazdı: Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, ‘Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?’ başlıklı yazısını okuyucularıyla paylaştı. ‘Arabistan’daki turizm anlayışının da değişmesi ile birlikte size Mekke yakınındaki Kızıldeniz turistik tatilimi ve yine Cidde’de açılan bienal goyamı paylaşıyorum.’ sözleriyle yazısına başlayan Ülker, Suudi Arabistan’da sanat anlayışının nasıl geliştiğini örnekleriyle anlattı.

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in kaleme aldığı ‘Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?’ başlıklı yazısı şöyle:

Arabistan’daki turizm anlayışının da değişmesi ile birlikte size Mekke yakınındaki Kızıldeniz turistik tatilimi ve yine Cidde’de açılan bienal goyamı paylaşıyorum.

Kratöryel Vizyon ve Sanatçı Katkıları

Bienalin küratöryel liderliğini, İslam sanatı ve mimarisi alanında saygın akademisyen ve küratör Julian Raby, Al Thani Koleksiyonu Direktörü ve kültürel tarih uzmanı Amin Jaffer, tarihçi ve yazar Abdul Rahman Azzam ve Suudi çağdaş sanat küratörü M. Shono yürütmüşler.

Bienale Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve dünyanın dört bir yanından 30’un üzerinde sanatçı katılmış; bu kapsamda 29 yeni eser ilk kez sergilenmiş.

2025’in alt teması olan “Sayıların Sanatı” İslam kültüründe sayıların estetik, kozmolojik ve metafizik anlamlarını araştıran bir tema olmuş. Evrensel bir dil olarak sayılarla kurulan ilişkiler, zamana bağlı olmayan bir bağ oluşturuyor, çıkış noktası da burası.

Bienal boyunca seminerler, konuşmalar, atölyeler ve topluluk programlarıyla zengin bir kamusal etkinlik dizisi de sunulmuş. Bu etkinlikler, yalnızca bir sergiyi değil; düşünsel, estetik ve manevi etkileşim alanı yaratarak İslam sanatlarını çağdaş bir bağlamda daha iyi anlamamızı sağlar hale gelmiş İslam Sanatları Bienali, yalnızca sanatla değil; inançla, hafızayla, kültürel kimlikle ve ortak mirasla kurulan çok katmanlı bir temas alanı, her eser, her alan; gökler, yer ve arada kalan her şey üzerine birlikte yeniden düşünmeye bir davet olmuş.

1.Al Bidayah yani Başlangıç

Burada kutsalı düşünmeye davet var. Kutsalla ilişkilendirilen maddi nesneler aracılığıyla ona nasıl yaklaşılabileceği, ancak yine de onun insan anlayışının nasıl ötesinde kaldığı sorgulanıyor. Cidde’nin İslam’ın kutsal şehirleri Mekke ve Medine’nin havaalanı ve limanı olarak dünyaya açılan kapı rolüyle uyumlu biçimde, giriş galerilerinde Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye ait eserler sergileniyordu. Sergi ilerledikçe, fiziksel alemin ötesindeki büyük manevi hakikate dair farkındalık sahibi olduğunu hissediyordu insan.

Malzeme: Ahşap, altın yaldız, metal takviyeler; Üst kemer: Altın varakla bezenmiş hat yazısı içeriyor; Süslemeler: Osmanlı, Memlûk veya erken Arap coğrafyasına özgü rokoko etkili desenler ve hat sanatını barındırıyor.

Kuzey Hindistan’dan Naskh and Nastaliq harfleri ile kaligrafi ustası Ghulam Mushy al-Din imzalı Kur’an.

Nastaliq, özellikle Farsça, Urduca ve Osmanlı Türkçesi yazımında kullanılan, İslam hat sanatının en zarif ve estetik yazı stillerinden biri. “Nastaliq harfleri” ifadesi ise, bu yazı stilinde kullanılan harf biçimlerini ifade eder. Nastaliq kelimesi, “Naskh” ve “Ta’liq” yazı stillerinin birleşiminden oluşur. Naskh: Daha okunaklı ve düz bir yazı stili. Ta’liq: Daha eğik ve akıcı bir yazı stili. Nastaliq stili, bu iki yazının birleşimiyle ortaya çıkmış ve özellikle eğik, akıcı, aşağı doğru sarkık bir form kazanmıştır.

Al Madar yani Yörünge

Dünyanın dört bir yanındaki önemli İslam sanatı koleksiyonlarına sahip kurumlar arasında iş birliği ve diyalogu teşvik eden bir tema idi. Onlarca ülkeden katılan kurumlar bu bölümde seçili eserlerini sergiliyorlardı. Gökbilim, okyanus ve nehir haritalama, matematiksel hesaplamalar gibi konularla ilgili eserler, Müslüman kültürlerin Allah’ın Sünnetini yani yaratış ve kurallarını anlamak ve Müslümanların gündelik yaşama düzen, simetri ve estetik katmak için sayılardan nasıl yararlandığını gösteriyordu. Bu tarihî objelere eşlik eden çağdaş sanat eserleri de sayıların evrensel ve zamansız doğasını vurguluyordu.

Al Muqtani yani Saygı

Ziyaretçinin deneyimini maddi dünyaya yeniden odaklayan ve bireysel koleksiyoncuların İslam görsel ve maddi kültürüne katkısını takdir eden bu bölümde, Şeyh Hamad bin Abdullah Al Thani ve Rifaat Sheikh El Ard koleksiyonlarından eserler yer alıyor. Al Thani Koleksiyonu mücevherlerle bezeli nesneleriyle tanınırken, Furusiyyah Koleksiyonu metal işleri ve şövalyelik kültürüne dair parçalarıyla dikkat çekiyor.

Al Midhallah yani Gölgelenmek

Açık havada, hacılar için inşa edilen bu terminalin bir nevi damı olan muazzam çadırın altında yer alan bu bölüm İslam medeniyetinde bahçe temasını işleyen yeni eserleri içeriyor. Bahçeler, hem dünyevi hem de uhrevi huzurun ve hayranlığın mekânı olarak işlev görür. Ziyaretçiler dört ayrı kadrandan oluşan bir rota boyunca yürürken, bu alanlar kişisel düşünmeye, farkındalığa, iç denetime ve sosyalleşmeye imkan veriyor.

Al Mukarramah yani Onurlu ve Al Munawwarah yani Aydın

Suudi Arabistan’ın İslam’ın kutsal şehirlerinin koruyucusu olarak rolü bu iki kalıcı pavyonda yansıtılmış. Mekke ve Medine’ye dair anlatılar, bu şehirlerin farklı karakter ve enerjilerini ön plana çıkaran insan hikâyeleriyle sunulmuş.

Sergilenen önemli eserler arasında, Bakır ve gümüşten yapılmış 13. yüzyıla ait Kâbe Anahtarı yer alıyordu. Bu anahtar, Kâbe’nin koruyucuları olan Beni Şeybe kabilesinin rolünü simgeliyor. Bu pavyonlarda, bu iki kutsal şehrin kültürel ve tarihsel önemini derinlemesine incelemek kabil…

Mekke’nin Seyyid Abdülgaffâr tarafından çekilmiş ilk fotoğraflarını görmek de bu bölümü ilginç kılıyordu. (https://www.indyturk.com/node/579721/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/mekkenin-ilk-foto%C4%9Fraf%C3%A7%C4%B1s%C4%B1)

Makamı İbrahim yani İbrahim peygamberin makamı, Kâbe’nin hemen yakınındadır. Hac ibadetinin bir parçası olarak tavaf tamamlandıktan sonra bu makamda tıpkı peygamberler gibi iki rekât tavaf namazı kılınır.

İslam ibadet mekânlarının temel öğeleri, katılımcılık, tefekkür ve toplumla etkileşimi öne çıkarıyor. Geleneği çağdaş sürdürülebilirlik ilkeleriyle birleştiren El Musalla, kutsal mekânların modern İslam mimarisinde çevresel farkındalıkla kurduğu ilişkiyi vurguluyor.

Bu yapı, sökülüp yeniden kurulabilecek yenilikçi ve ekolojik bir musalla yani dua / ibadet makamı olarak öne çıkıyor.

İKİNCİ BÖLÜM

2025 İslami Sanatlar Bienali’nin yaklaşımını, kurulumunu etkileyici buldum. Beğendiğim bazı eserleri ise şöyle sıraladım.

Memory of Becoming yani Oluşun Hafızası

İtalyan sanatçı Arcangelo Sassolino’nun Memory of Becoming eseri, düşündürücü bir çağdaş enstalasyon. Yavaşça ve sonsuzca dönen devasa bir çelik diskten oluşan bu eser, yaşamdaki hassas dengeyi ve değişimin kaçınılmazlığını simgeliyor. Kalın endüstriyel yağla kaplanmış olan disk, yerçekimiyle birlikte hareket eden yağın zaman zaman öngörülemeyen aralıklarla damlamasıyla istikrar ve çöküş arasında tehlikeli bir hareket yaratıyor. İzleyiciler, yağın yansıtıcı yüzeyi aracılığıyla bu eseri deneyimliyor; bu yüzey çalkantılı bir denizi andırıyor. Yağın siyahlığı ışığı emiyor; bu hem ışığın yokluğunu hem de varlığını simgeliyor ve varoluşu tanımlayan geçiciliği temsil ediyor, diyebilir miyiz…

Light upon Light, Glass Quran yani Nurun ala Nur

Nur Suresi, 35. ayetinde Allah, göklerin ve yerin nurudur; nur üstüne nur olarak tasvir edilir. Bu ayetten ilhamla büyüleyici güzellikteki “Cam Kuran” eseri meydana getirilmiş. Londra merkezli sanatçı Asif Khan, bu ayeti 604 adet elle yaldızlanmış cam yapraktan oluşan yarı saydam bir kâğıtla yorumlamış. Bu yapraklar dikkatle kesilmiş, katlanmış ve üst üste yerleştirilmiş; uluslararası üne sahip Arap hattat Osman Taha’nın hattıyla yazılmış. Bu eserde Kuran’ın kutsal kelimelerinin anlattığı nuru, camın yansıttığı ışıkla buluşturarak âdeta ışığın kendisini mürekkep gibi kullanıyor…

Air Temperature yani Hava Sıcaklığı

Porto Alegre, Brezilya doğumlu ve São Paulo’da yaşayan sanatçı Lucia Koch’a (1966) ait eser, oldukça farklı bir çalışma olan ışığın renksel etkilerini deneyimlemeye yönelik labirent benzeri bir enstalasyon. Sürekli hava akımları ve izleyicilerin hareketleriyle devinim kazanan kumaşlar kullanılarak oluşturulan eser, günün saati ve ışığın niteliği ile yönüne bağlı olarak değişen farklı görünümler sunuyor. Kırmızı ve mor tonlarında perde panelleriyle çevrili bu mekân, zamanın geçişini ve atmosferdeki değişimleri hatırlatıyor. Eser; ışığın, havanın ve canlı varlıkların sürekli dönüşüm ve etkileşim içinde olduğunu vurguluyor.

Timo Nasseri’nin “Echoes of the Skies” yani Gökyüzünün Yankıları

1.008 adet cilalanmış paslanmaz çelik aynadan oluşan asılı bir kubbe üzerine dağılmış kuş sürüsü formundaki parçalarla oluşturulmuş bu eser, özellikle hayal gücünü harekete geçiriyor. Parçalanmış aynalar yani kuşlar, çevreyi yani gökyüzünü bir yapbozun kırık parçaları gibi yansıtarak mekânla etkileşime giriyor.

Barrels yani Variller

Tokyo ile Endonezya’nın Yogyakarta kentleri arasında çalışan Japon sanatçı Takashi Kuribayashi (1968), bu eserinde petrol varillerinden oluşan bir enstalasyon yapmış. Bölgenin zengin petrol rezervleri ve buna bağlı ticari unsurları göz önünde bulunduran Kuribayashi, enerjiyi sadece petrolden ibaret görmeyip, insanlarda ve tüm canlılarda var olan enerji biçimlerine dönüştürme arzusunu dile getirmiş.

540 adet metal varilden oluşan bu eser, izleyicilerin üzerine çıkabileceği yükseltilmiş bir platform olarak tasarlanmıştır ve insan ile çevre arasındaki ilişki üzerine düşündürür. Eserin üst yüzeyi aynalarla kaplıdır; bu aynalar ağaçları ve gökyüzünü yansıtarak, yukarıdaki bitkilerin zamanla fosilleşerek yerin altındaki petrole dönüşmesine benzetilmiş.

Ahmed Mater, Magnetism (2009)

Yakından görmekten memnun kaldığım bu eşsiz eserin mimarı kendi eserini şöyle tanımlıyor:

İslam Sanatları bienalinde gelenekselle çağdaşı birleştiren birçok sanat eseri vardı. Ben kısa listeme en beğendiklerimi aldım. Tabii ki diğer eserlerin de öykülerini dinleyince hepsine başka bir gözle bakıyorsunuz. Kendi adıma Thuwal adası gezisi, bu sanat GOYA’sı ile birleşince kaymaklı ekmek kadayıf oldu. Rabbim inşallah 2027’de tekrar görmeyi nasip eder.

Lionel

Yazıya tutkuyla bağlı olan Lionel, At gözlüklerini çıkarıp çevresine bakiyor ve gördüklerini Bikonu.com’da gündemi farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Analitik yaklaşımı, sade dili ve dikkat çekici yorumlarıyla okurların ilgisini çekmeyi başarıyor. İlgi alanları arasında güncel haberler, kültür, toplum ve insan hikâyeleri yer alıyor.

İlgili Yazılar

Murat Ülker yazdı: Thuwal Adası, Piyasa, Sanat ve Goya Murat Ülker yazdı: Thuwal Adası, Piyasa, Sanat ve Goya
  • Temmuz 14, 2025

Sonraki haber Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Suudi Arabistan’ın turizm hedefleri için planladığı projeleri anlattı. Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, ‘Thuwal Adası,…

Devamı

Devamı
TRT tarafından 7. kez düzenlenen 12 Punto başladı TRT tarafından 7. kez düzenlenen 12 Punto başladı
  • Temmuz 13, 2025

TRT tarafından 7. kez düzenlenen senaryo geliştirme ve ortak yapım platformu, 20 Temmuz’a kadar 35 ülkeden yönetmen, yapımcı ve film endüstrisi profesyonellerinin katılacağı çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapacak. Basın ve sinema dünyasından davetlilerin katılımıyla Feriye’de düzenlenen açılış toplantısında…

Devamı

Devamı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir