

TBV’den yapılan açıklamaya göre, toplumda sıklıkla görülen diyabet, yüksek tansiyon, obezite, metabolik sendrom, kolesterol ve damar kireçlenmesi gibi pek çok hastalık, hem kalbi hem böbreği olumsuz etkiliyor.
Her iki organda işlev bozukluğu ile ortaya çıkan ve “kardiyorenal sendrom” olarak adlandırılan sağlık sorununa dikkati çekmek amacıyla basın toplantısı düzenlendi.
Toplantıda, söz konusu hastalığa ilişkin risk faktörleri, belirti ve bulgular, korunma ve tedavi yöntemleri ele alındı.
Basın toplantısında konuşan TBV Başkanı Timur Erk, Türkiye’nin, dünyada obezite oranı yüksek ülkeler arasında yer aldığını belirtti.
Yüksek tansiyon, şeker hastalığı, obezite ve kronik böbrek hastalığının Türkiye’yi kuşattığını vurgulayan Erk, “Bir Akdeniz ülkesi olmamıza ve Akdeniz tipi beslenmenin ne kadar sağlıklı olduğunu bilmemize rağmen basit karbonhidrat ve tatlı ağırlıklı beslenmeden vazgeçemedik. Kötü alışkanlıklarımızın toplamı, sağlığımıza mal oluyor. Vücudumuz saat gibi çalışan, kusursuz bir mekanizmaya sahip. Ancak iç organlarımızdaki en ufak bir sorun, adeta bir domino taşı etkisi göstererek birbirini olumsuz etkiliyor.” değerlendirmesini yaptı.
Erk, hekim görüşü almadan, kulaktan dolma bilgilerle tedaviye yön vermenin sakıncalarına değinerek, şu uyarılarda bulundu:
“Yakın zamana kadar eş dost tavsiyesiyle ilaç alan veya tıbben doğrulanmamış bitkisel ürünler kullananlardan bahsediyorduk. Bugün dijital medyanın ve yapay zekanın yükselişiyle birlikte özellikle sosyal medyada takviyeler, ürünler, tedavi yöntemleri önerenleri görüyorum. Çok takipçili bu hesaplarda uzman olmayan kişilerin yapay zekadan destek alarak hazırladıkları videolar adeta bir uzman hekimmişçesine verdikleri tavsiyeler ve kontrolsüzce pazarladıkları bu ürünler, yazılan yorumlar ile ciddi anlamda tehlike içeriyor. Hatırlatmak istiyorum, uzman hekim haricinde size tavsiye edilen ilaçlar ve tedaviler tehlike arz etmektedir. İlaç kullanımında doz, kullandığınız diğer ilaçlar, eşlik eden hastalıklar, alerjileriniz gibi farklı değişkenler de uzmanınız tarafından değerlendirilmeli ve tedaviniz belirlenmelidir.”
“ZAMANINDA SAPTAYIP ÖNLEMİNİ ALABİLİRSEK ÖLÜM ORANINI AZALTMAMIZ MÜMKÜN”
Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Aydın Türkmen ise dünyada 700 milyon kronik böbrek, 500 milyon diyabet, 60 milyon civarında da kalp yetersizliği hastası olduğunu bildirdi.
Türkiye’de her 6 kişiden 1’inde böbrek yetersizliği saptamanın mümkün olduğunu belirten Türkmen, “Bu hastalarla ilintili olabilecek diyabet sıklığı Türkiye’de yüzde 13-15 civarında. 6-7 kişiden birinde diyabet olduğunu varsaymak gerekiyor. Hipertansiyon sıklığı biraz daha fazla. O da erişkin popülasyonunda yüzde 32 civarında. Her 3 kişiden 1’inde hipertansiyon saptıyoruz. Bu rakamları bilerek konuşmak ve ileriye bakmak gerekiyor. Eğer bu hastalıkları tedavi etmezseniz sonuçları çok kötü oluyor. Birincisi devlete, Sağlık Bakanlığına çok büyük bir mali yük getiriyor. İkincisi de bu hastaların yaşam süreleri kısalabiliyor. 3 hastalıkta da son döneme ulaşılırsa diyaliz hastaları, kalp yetersizliği, kalp krizi, inme, felç gibi durumlar oluyor ve hastanın hayatı tehlikeye girmiş oluyor. Bu nedenle zamanında saptayıp önlemini alabilirsek, mücadele edip ölüm oranını azaltmamız mümkün olur.” ifadelerini kullandı.
Türkmen, “Diyalize giren hastalarımızın yaklaşık yüzde 10’unu kaybediyoruz. Özellikle kalp-damar hastalarını kaybediyoruz. 7-8 bin hasta diyalizde hayatını kaybediyor, yerine 12-13 bin hasta giriyor.” bilgisini paylaştı.
“BÖBREK YETERSİZLİĞİ OLAN HASTALARDA KORONER ANJİYOGRAFİ YAPMAKTAN ÇEKİNİYORUZ”
Türk Kalp Vakfı Kardiyoloji Uzmanı Dr. Hüseyin Deniz Kılıç da kronik böbrek hastalıklarının, kardiyovasküler sorunlar açısından büyük risk oluşturduğuna vurgu yaptı.
Böbrek hastalığının ağırlığına göre kardiyak riskin 2 ila 4 kat arasında arttığına dikkati çeken Kılıç, şunları kaydetti:
“Bizler kardiyolog olarak kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda birtakım zorluklarla karşılaşıyoruz. Örneğin, böbrek yetersizliği anemiye sebep oluyor. Anemi, bizim açımızdan kalbin kasılma ve gevşeme fonksiyonlarını bozan bir durum. Bu da hastaların ileride kalp yetersizliği yaşamalarını tetikleyen bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Böbrek yetersizliği olan hastalarda koroner anjiyografi yapmaktan çekiniyoruz. Çünkü kullandığımız kontrast maddeler, böbrek fonksiyon bozukluğu başlamış olan hastada böbrek tablosunun aniden bozulmasına neden oluyor. Bu nedenle çok zorda kalmadığımız sürece invaziv işlemlerden kaçınıyoruz. Özetle böbrek yetersizliği olan bir hastanın kardiyoloji kontrolü dikkat gerektiren zorlu bir süreç.”
Kaynak Cumhuriyet