

Lüksemburg’a adım atar atmaz göğe uzanan modern finans kuleleri dikkat çekiyor. Burası, Avrupa’nın en büyük yatırım fonu merkezi ve ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük finans merkezi. Gökdelenlerin arasından geçip tarihi merkeze vardığımızda ise bambaşka bir atmosferle karşılaşıyoruz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu eski kent, taş sokakları, kale surları ve köprüleriyle zamanda huzurlu bir yolculuğa davet ediyor.
Tarihin ve modern yaşamın uyum içinde olduğu yine Lüksemburg adlı başkentte, Place Guillaume II ve Place d’Armes meydanlarındaki kafeler, sokak müzisyenleri ve kitapçılar şehre canlılık katıyor. Mimari zenginlik ve kültürel çeşitlilik, Lüksemburg’un sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal anlamda da güçlü bir yapıya sahip olduğunu hissettiriyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE YATIRIM
Bir kahve molasında tanıştığımız genç bir yatırım danışmanının söylediği şu cümle dikkat çekici: “Burada ekonomi, disiplinle kültürün birleşimidir. Biz sadece zengin değiliz, aynı zamanda sürdürülebilirliğe yatırım yapıyoruz.” Lüksemburg’un çevreci politikaları, Avrupa Yeşil Mutabakatı’na tam uyum sağladığını gösteriyor.
Mekânın sahibi ise “Her gün Almanya, Fransa ve Belçika’dan yaklaşık 300 bin kişi buraya çalışmak için geliyor” diyerek ülkenin yüksek maaşları ve güçlü sosyal haklarıyla bölgesel cazibe merkezi durumuna geldiğini anlatıyor.
ÜÇ DİL, BİR KİMLİK
“Kendi küçük, yüreği büyük” olarak nitelendirilen Lüksemburg’un tarihi, 963’e kadar uzanıyor. Ardenler’in eteklerinde, küçük bir kale etrafında kurulan bu topraklar zamanla Avrupa’nın en istikrarlı monarşilerinden biri haline gelmiş. 1839’da bugünkü sınırlarını kazanan Lüksemburg, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Birliği’nin (AB) kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Bugün yaklaşık 670 bin kişilik nüfusu olan ülkenin yüzde 47’sini yabancılar oluşturuyor.
Lüksemburg, Avrupa Adalet Divanı da dahil olmak üzere birçok önemli AB kurumuna ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle ülke, uluslararası diplomasi ve hukuk açısından stratejik bir rol oynuyor. Ülkede anayasal monarşi var ancak siyasi yönetim demokratik parlamenter sistemle yürütülüyor.
Çoğunlukla koalisyon hükümetinin yönetimde olduğu Lüksemburg’da siyaset, uzlaşma kültürü ve şeffaflıkla yapılıyor. Avrupa değerlerine bağlılık, basın özgürlüğü ve hukuk devleti ilkeleri ise siyasi istikrarın temel taşları.
Lüksemburg’un resmi dilleri Fransızca, Almanca ve Lüksemburgca. Eğitim sisteminde ve resmi işlemlerde üç dil de aktif olarak kullanılıyor. Bu çok dillilik, ülkenin kültürel çeşitliliğini ve uyumunu yansıtırken çocukların da küçük yaşta çoklu dil becerisi kazanmasını sağlıyor.
KADIN HAKLARINDA İLERİCİ
Lüksemburg, kadın hakları konusunda Avrupa’nın en ilerici ülkelerinden biri. Doğum izni, eşit ücret politikaları, yönetici pozisyonlarına erişimde yasal koruma ve destekleyici uygulamalar dikkat çekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği devlet politikasıyla aktif biçimde destekleniyor.
ÜCRETSİZ ULAŞIM
Şehri keşfederken bizi en çok memnun eden uygulama ise toplu taşımanın ücretsiz olması. 2020’de yaşama geçen bu uygulama dünyada bir ilk. Otobüs, tramvay ve tren hatlarını kullanmak için hiçbir ücret ödenmiyor. Bu sadece yerel halk için değil, on binlerce çalışan ve turistler için de geçerli. Böylece çevreci ulaşım teşvik edilirken sosyal eşitlik de destekleniyor.
Lüksemburg’da sanat galerileri, müzeler, tarihi yapılar kadar festivaller, konserler ve tiyatro etkinlikleri de dikkat çekiyor. Özellikle bahar aylarında yapılan geleneksel kutlamalar, ülkenin köklü geçmişini modern yaşamla iç içe geçiriyor. İki gün boyunca adım attığımız her noktada sadece bir ülke değil, son yıllarda dünya toplumlarının hasret kaldığı adalet, fikir özgürlüğü ve eşit yaşam modelinin gerçek bir örneğini gördük.
Kaynak Cumhuriyet