29 Nisan’da Sünni silahlı gruplarla Dürziler arasında patlak veren çatışmaların fitilini Muhammed Peygamber’e hakaret edilen bir ses kaydının yayımlanması ateşledi.
Kaydın, Dürzi bir din adamına ait olduğu iddia edildi. Söz konusu kişi iddiayı yalanladı.
İçişleri Bakanlığı, çatışmaların “sosyal medyada yayılan tahrik ve nefret söylemleri” nedeniyle çıktığını açıkladı.
Şam kırsalında Dürzilerin çoğunlukta olduğu Ceramana kasabasında başlayan çatışmalar daha sonra yakınlardaki Sahnaya kentine sıçradı.
Suriye hükümeti, çatışmaların ardından bölgeye yüzlerce asker ve ağır teçhizat sevk etti.
Suriye’deki Dürzi ileri gelenleri yaşananlara tepki gösterdikleri açıklamalarında, Suriye’nin bölünmesine karşı olduklarını, Dürzilerin “Suriye’nin ayrılmaz bir parçası” olduğunu vurguladılar.
Geçtiğimiz aylarda Dürzileri koruma sözü veren İsrail çatışmalar sonrası, Suriye’ye iki hava saldırısı düzenledi.
Başbakan Binyamin Netanyahu, “Bu, Suriye rejimine net bir mesajdır. Şam’ın güneyine güç konuşlandırılmasına ya da Dürzi topluluğa yönelik herhangi bir tehdide izin vermeyeceğiz” dedi.
İsrail, “İsrailli Dürziler ve Suriyeli Dürziler arasındaki yakın bağlardan ötürü” sorumluluk taşıdıklarını söylüyor.
Suriye yönetimi ise, İsrail’in başkanlık sarayı yakınına düzenlediği hava saldırısını “tehlikeli bir tırmandırma” olarak nitelendirdi.
Esad yönetiminin düşmesinden sonra göreve gelen yeni Suriye yönetimi ile Dürzi toplumunun temsilcileri arasında aslında Ceramana ve Sahnaya’da ateşkes anlaşmasına varıldı ancak devam eden gerginlik nedeniyle bu sürdürülemedi.
Süveyda Vilayeti’nde de silahlı saldırılar yaşandı. Silahlı Dürziler, Sahnaya’ya destek olmak için yola çıkan bir konvoyda pusuya düşürüldü; saldırıda 35 kişi hayatını kaybetti.
Geçiş dönemi Devlet Başkanı Ahmed eş-Şera, Aralık 2024’te yönetimi ele geçirdikten sonra ülkedeki azınlıkları koruma sözü vermişti.
Ancak Mart’ta ülkenin Akdeniz kıyısında çoğunlukla Alevilerin yaşadığı bölgelerde yüzlerce sivilin öldüğü çatışmalar, Eş-Şera’nın taahhütlerine gölge düşürdü.
Esad rejiminin devrilmesinden beri Dürzilerin geleceği de çok sayıda soruyu beraberinde getirdi.
Dürziler kimdir?
Dürzilik 11. yüzyılda, Şii mezhebinin bir kolu olan İsmaililik içinden doğdu.
Dürziliğin adı, Orta Asya kökenli din adamı Muhammed bin İsmail el-Derezi’den geliyor.
Dürziler çoğunlukla Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve İsrail işgalindeki Golan Tepeleri’nde yaşıyor.
Suriye’deki varlıkları yüzyıllar öncesine dayanıyor.
Suriyeli Dürziler’in büyük çoğunluğu başkent Şam’ın güneyindeki Süveyda Vilayeti’nde yaşıyor.
Suriye’de başka bölgelerde de Dürzi köyleri bulunuyor.
Dürziler, yüzyıllar boyunca zulme uğramamak için dinleriyle ilgili olarak adeta bir kapalı kutu gibi yaşadılar.
Sadece inancına derin bir bağlılık sergileyen çok az sayıda Dürzi’nin, tam olarak dini törenlere katılmasına ve dini yazılara erişimine izin veriliyor.
Her ne kadar Dürziler bölgenin din tarihini biçimlendirmede belirgin bir rol oynamış olsalar da geleneksel bağlamda siyasetin dışında kalan bir grup olarak değerlendiriliyorlar.
Ancak Dürziler uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde yaşadı, ayaklanmalar başlattı.
19. yüzyılda Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı sırasında ise Osmanlı’nın yanında yer aldı.
1925’te Suriye’de Fransız işgaline karşı direnişte önemli bir rol oynadılar ve Sultan el-Atraş liderliğindeki Büyük Suriye İsyanı’nda başı çektiler.
Suriye’deki Dürzi topluluğunun sayısı 700 bini buluyor.
Dürziler Suriye’de çoğunlukta Şam civarında, Süveyda ve Idlib vilayetlerinde ve İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde yaşıyor.
İsrail’de ise yaklaşık 150 bin Dürzi yaşıyor ve çoğu İsrail toplumunun ve ordusunun bir parçası olmuş durumda.
Golan Tepeleri’ndeyse 23 bin Dürzi var ancak çoğu Suriye’yi vatan olarak benimsemeyi sürdürüyor ve İsrail vatandaşlığını reddediyor.
Suriyeli Dürziler’in büyük çoğunluğu Esad yönetimine sadıktı.
Dürziler Esad’ın düşmesi durumunda, azınlık gruplarının hedef alınacağından ve toplulukların Suriye’deki Sünni çoğunluk içinde yer alan radikaller tarafından ortadan kaldırılacağından korkuyordu.
Liderleri kimler?
Dürzilerin bugün üç ruhani lideri bulunuyor: Şeyh Hikmet el-Hicri, Şeyh Hamud el-Hanavi ve Şeyh Yusuf Carbu.
En önemli Dürzi askeri liderler ise Laith Al-Balaous ve Süleyman Abdülbaki olarak kabul ediliyor.
Dürzilerin çoğu eski Suriye lideri Beşar Esad’a karşı ayaklanmadı; iç savaşa da dahil olmamaya çalıştı.
Dürzilerin çoğu yalnızca kendi bölgelerini korumak için yerel komiteler kurmak amacıyla silahlandı.
Yaşadıkları bazı bölgeler özellikle 2012-2015 yılları arasında IŞİD ve Nusra Cephesi’ne bağlı grupların küçük çaplı saldırılarının hedefi oldu.
2014’ün sonunda Nusra Cephesi liderliğindeki muhalif grupların İdlib’in kontrolünü ele geçirmesinin ardından, Nusra Cephesi savaşçıları ile İdlib kırsalındaki Kalb Lovze köyündeki Dürzi topluluğu sakinleri arasında bir anlaşmazlık çıktı ve silahlı çatışmaya dönüştü.
Nusra Cephesi yerel sakinler tarafında silahlı saldırıyı başlatmakla suçlandı. Olaylarda yaklaşık 20 Dürzi ve üç Nusra Cephesi üyesi hayatını kaybetti.
Olayların ardından Nusra Cephesi, savaşçılarının “komutanlarına danışmadan hareket ettiğini” belirten bir açıklama yaptı.
Örgüt açıklamasında, “kapılarının herkese açık olduğunu” belirterek olayları yatıştırmaya çalıştı.
Nusra Cephesi’nin Hayat Tahrir el-Şam’a (HTŞ) dönüşmesiyle birlikte olaylar devam etti ve İdlib’deki Dürzi topluluğu arasında endişelere yol açtı.
Syrians for Truth and Justice (Hakikat ve Adalet peşindeki Suriyeliler) örgütü, önce Nusra Cephesi ve daha sonra Heyet Tahrir eş-Şam olmak üzere silahlı İslamcı grupların İdlib’de Dürzi vatandaşlara karşı işlediği insan hakları ihlallerini 2022’de raporlaştırdı.
Örgüt, 2012 ile 2022 yılları arasında Dürzilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde 53 kaçırma olayının gerçekleştiğini kaydetti. Raporda kaçırmaların 23’ünden Heyet Tahrir eş-Şam sorumlu tutuldu.
Raporda ayrıca yıldırma, dini zulüm ve mülk ve gayrimenkule el konulması gibi diğer insan hakları ihlalleri de sıralandı.
2023’te, Suriye’de silahlı çatışmaların nispeten azaldığı bir dönemde, Süveyda’daki Dürzi toplumunun bir kesimi, rejimi destekleyen Şeyh Yusuf Carbu hariç, dini otoritelerin desteğiyle rejime karşı protestolar düzenledi ve Beşar Esad’ın yönetimi bırakmasını talep etti.
Protestolar, Süveyda’daki Sultan el-Atraş’ın türbesinin yakınındaki Karama Meydanı’nda yoğunlaştı.
Dürziler hükümete yeniden güvenebilir mi?
Suriye’nin Ahmed eş-Şera liderliğindeki yeni yönetimi için bir diğer sorun da Dürzilerin elindeki silahlar.
İç savaş boyunca Dürziler yaşadıkları bölgeleri korumak için yerel silahlı gruplar oluşturdu.
Şeyh Hikmet el-Hicri, Ocak ayında verdiği bir röportajda, Esad rejiminin düşmesinden hemen sonra yeni yönetimle ilişki kurmaya başladıklarını söyledi.
Röportaj sırasında Şeyh Hikmet el-Hicri, Eş-Şera’ya bir mesaj da gönderdi. O mesaj, “geçiş aşamasının başarıyla aşılabilmesi ve daha net olması gereken bir sonraki aşamanın güvence altına alınabilmesi için diyalog ve fikir alışverişi” çağrısında bulunuyordu.
Bu mesaj öncesinde, Aralık ayında, Dürzi liderler Eş-Şera ile bir araya gelmişti.
Görüşme sırasında Eş-Şera, Suriye’nin “bölünmemesi gerektiğini ve sosyal adaleti sağlamak için devlet ile tüm mezhepler arasında bir sosyal sözleşme olması gerektiğini” belirtti.
Eş-Şera Dürzi heyetine, “Bizim için önemli olan, ayrılığa yol açabilecek kotaların veya ayrıcalıkların olmaması” dedi.
Mart başında Şam kırsalında Dürzilerin çoğunlukta olduğu Ceramana kasabasındaki Dürzi militanlar ve güvenlik güçleri arasındaki çatışmalarla iki taraf arasındaki ilişkiler ilk kez test edildi.
Ancak, yüzlerce Alevi sivilin öldürüldüğü bildirilen Suriye’nin kıyı bölgesindeki son olaylar sonrası Şeyh Hikmet el-Hicri, kıyıdaki askeri operasyonların durdurulması çağrısında bulundu.
8 Mart’ta El-Hicri, yaşananları “sistematik öldürme” olarak tanımladı.
El-Hicri son çatışmaları da “sistematik” olarak nitelendirdi; “Artık kendisine hükümet diyen bir gruba güvenmiyoruz, çünkü hükümet aşırılıkçı çeteler aracılığıyla kendisine sadık halkı öldürmez ve katliamdan sonra bunların kendileri dışındaki güçler olduğunu iddia etmez” dedi.
Kaynak Cumhuriyet