Bikonu

İsrail’in şehit ettiği gazeteci Fatıma Hassouna Gazze’ye dönmek şartıyla Cannes’a gidecekti İsrail’in şehit ettiği gazeteci Fatıma Hassouna Gazze’ye dönmek şartıyla Cannes’a gidecekti

Önümüzdeki ay Cannes’da prömiyeri yapılacak bir belgeselde yer alan Filistinli sanatçı ve Foto Muhabiri Fatıma Hassouna, geçtiğimiz hafta dokuz aile üyesiyle birlikte öldürüldü. İranlı yönetmen Sepideh Farsi tarafından çekilen ve Cannes’da bağımsız yapımların sergilendiği ACID’de (Sinemayı Teşvik İçin Bağımsız Film Yapımcıları Derneği) gösterilecek “Put Your Soul on Your Hand and Walk-Ruhunu Avucunun İçine Al ve Yürü” isimli belgeselin baş kahramanı Hassouna, filmde Gazze’deki yaşamı kendi kamerasından anlatmıştı. Yeni Şafak’a konuşan yönetmen Farsi, “Onun artık var olmadığına inanamıyorum. Bu haberi içselleştiremiyorum, hazmedemiyorum” dedi.

GAZZE’DEKİ GÖZÜM OLACAĞINI BİLİYORDUM

7 Ekim’de başlayan İsrail saldırılarıyla ilgili egemen medyada yapılan analizlerde Filistinlilerin bakış açısının eksik olduğunu fark ettiğini ve bunun için o sesi aramaya başladığını aktaran Farsi, Fatıma ile tanışma hikayesini şöyle dile getirdi: “Bu yüzden Kahire’ye gittim. Refah’tan geçerek Gazze’ye ulaşmak istiyordum ama yollar zaten kapanmıştı. Kahire’de Filistinli mültecilerle röportaj yapmaya başladım. Onlardan biri Kuzey Gazze’de yaşayan genç bir fotoğrafçıdan bahsetti. Bizi tanıştırdığında ilk video görüşmemizden itibaren çekim yapmaya başladım. Gazze’deki gözüm olacağını biliyordum ve gerçekten de öyle oldu.”

DÜNYAYI GEZMEK İSTİYORDU

Yönetmen Sepideh Farsi, oyuncusu Fatıma Hassouna’yı şu ifadelerle anlattı: “Onunla tanıştığımda 24 yaşındaydı, bir ay önce 25 yaşına girmişti. Gazze dışına hiç çıkmamıştı. Dünyayı gezmeyi hayal ediyordu, çok meraklıydı ama hiç fırsat bulamadı. Film, bizim vizyonlarımızı, deneyimlerimizi, hayatlarımızı bir araya getiriyor. Onun hayatı, Gazze’de sıkışıp kalmış, dünyayı görmek isteyen, kendi hikayesini ve Filistinlilerin yaşadıklarını Gazze’den dışarıya taşımak için elinden geleni yapan genç bir Filistinli. Benim hayatım ise, kendi ülkeme dönme şansı olmayan, 16 yıldır hakkımda tutuklama emri olduğu için İran’a gidemeyen birisiyim. Ben ülkemin dışında sürgün olarak yaşıyorum, o ise bombalar altında ülkesinde sıkışıp kalmıştı. Vizyonlarımızı ve bakış açılarımızı paylaştık. Bazen aynı noktalarda buluştuk, bazen de ayrıldık. Bu da filme derinlik kazandırdı.”